top of page

Türk lirası, faizler nereye?

Türk Lirası (TL), Amerikan Doları ($) karşısında, hareketlenmenin hızlandığı 14 Mart tarihinden bu yana yüzde 2,49; Euro karşısında da yüzde 3,23 oranında değer kaybetti. Son bir ay içindeki değer kaybı ise, $ ve Euro’da sırayla yüzde 5,27 ve 7,12 oldu.

ZAMAN ARALIKLARINDA TL’NIN DEĞER KAYBI

Yılbaşından bu yana TL’nın her iki para birimi karşısındaki değer yitirmesine baktığımızda, değişimin $ karşısında yüzde -4,45; €’ya göre de -9,69 olarak gerçekleştiğini izlemekteyiz. TL’nın bir yıllık bir zaman kesitinde $ karşısındaki değişimini aşağıdaki grafikte görebiliriz.

Grafikten de anlaşıldığı gibi, geçtiğimiz bir yıl içinde TL’nın, 20-27 Kasım’dan sonraki ikinci zirve değer kaybı yaşanmaktadır. Bilindiği gibi, anılan tarihlerdeki değer kaybının “görünen” nedenlerinin, Başbakan Yrd. Bekir Bozdağ’ın TCMB’ı eleştiren sözleri, Cumhurbaşkanı’nın faiz konusundaki baskıları, ABD ile yaşanan Zarrab davası sıkıntıları olduğu söylenmişti.

DÖVİZ FİYATLARINDAKİ HAREKETLİLİĞİN NEDENLERİ

TL’nın yabancı paralar karşısındaki değerinde 13 Mart’tan bu yana yaşanan kaybın görünür tetikleyicisi olarak, ABD Başkanı Trump’ın “ticaret savaşlarını başlatması” gösterilmektedir. Bilindiği gibi, ABD Başkanı tarafından demir çelik ürünleri için getirilen “ek gümrük vergisinden” Türkiye’de etkilenmektedir.

Kurlardaki bu hareketin ardında, sadece ABD’nin yürürlüğe koyduğu ithalat/gümrük vergilerinin olduğunu söylemek çok kolaycı bir yaklaşım olur. Her ne kadar gelişen ülke para birimlerinin $ karşısındaki değer kaybı, geçtiğimiz haftanın son gününde başlamış olsa da, TL bu süreci son 2-3 haftadır yoğun olarak yaşamaktadır.

FED geçen hafta politika faiz oranını, beklendiği gibi 25 baz puan artırdı. Bu artış, FED fonlarının maliyetini yüzde 1.50-1.75 aralığına yükselse de, LIBOR (Türkiye’nin fonlama maliyetinin temel belirleyicisi) oranları daha da fazla arttı. Şöyle ki,1 yıllık LIBOR yüzde 2.67’lere kadar yükseldi. Böylesi bir gelişmenin finansal okunması da, Türkiye’nin “fonlama baz maliyetinin” yükselmesi şeklinde olmaktadır. Keza, FED üyelerinin çoğu, yılın kalanında 2 faiz artışı olacağı fikrini korurken, yılın bundan sonrasında 3 faiz artışı daha olması olasılığını henüz tam olarak düşürmüş değil.

TL’DA YAŞANAN NEGATİF AYRIŞMA

Bir ülkeye ait bir göstergenin belirli bir zaman diliminde, aynı gruptaki ülkelerin söz konusu aynı göstergesine göre olumsuz bir gelişim göstermesine “negatif ayrışma” denilmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkiye ile aynı gruptaki ve “kırılgan beşli” olarak nitelenen ülkelerde bu yönlü bir hareket geçen hafta sonu başlamışken, ülkemizde bu hareketlilik (ulusal paranın değer yitirmesi) neredeyse üç haftadır izlenmektedir.

Bu ayrışmayı ayrıntılı olarak irdeleyen Mahfi Eğilmez, konuyu kısa ve uzun dönem için tablolaştırmıştır. Bu bağlamda, kırılgan beşlinin para birimlerinin $ karşısında, 22 Mayıs 2013’den bugüne (uzun dönem) ve 19.03.2018 – 23.03.2018 tarihleri arasında yaşadığı değişime baktığımızda aşağıdaki sonuçlara ulaşılmaktadır:

– 22 Mayıs 2013-23 Mart 2018 tarihleri arasında Brezilya, Endonezya, G.Afrika ve Hindistan ulusal paraları $ karşısında sırasıyla yüzde -65; -42; -25; -18 oranlarında değişim yaşamışken, TL’nın değişimi yüzde -115 olmuştur. Bir diğer ifade ile, kırılgan beşli ülkeleri paraları içinde $’a karşı en fazla değer kaybeden TL olmuş ve negatif olarak ayrışmıştır. TL, benzer ekonomilerin para birimlerinin ortalamasından (-38) 3 kat daha yüksek bir oranda negatif ayrışmış durumdadır.

– 19-23 Mart 2018 dönemini ele aldığımızda da, yukarıda ele aldığımız dört ülke ulusal parası $ karşısında ortalama yüzde 0,4 oranında değer yitirmişken, TL ise yüzde 1,2 oranında değer kaybetmiştir. Anılan gözlem, TL’nin son dönemde de negatif ayrışmaya devam ettiği çıkarımına götürmektedir.

– Kırılgan beşliye Arjantin, Şili, Rusya ve Meksika’yı ekleyerek, yıl başından bu yana söz konusu dokuz ülkenin ulusal paralarının $ karşısındaki değer kaybına baktığımızda, TL’nın değer kaybının, Arjantin Pezotosu’dan sonra ikinci konumda olduğunu izlemekteyiz. (Bu dönemde üç ülkenin -Rusya, G.Afrika ve Meksika- ulusal parasının ise değeri yükselmiştir.) Konuyu yıl başından bu yana ve dokuz ülke arasında değerlendirdiğimizde de, TL’nın yine negatif ayrıştığını görmekteyiz.

TL’DEKİ NEGATİF AYRIŞMANIN ETKENLERİ

Başlığın yanıtı için, ABD Başkanı’ın “ticaret savaşlarını başlatması gibi görünür/zahiri nedenin yanında, başka saikler aramamız gerekecek. Çünkü bu ayrışma sadece son bir ayın sorunu olmadığını yukarıda gördük.

Kısa dönem ayrışmanın nedenlerini, çeşitli yazılarımıza konu olan “yapısal” nitelikli ekonomik sorunların yanında, son dönemde çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkan olgularda aramamız gerekecektir. Bunları da:

– Yıllık 51 milyar ‘a tırmanan cari açık,

– 10’lu rakamlarda kalıcı resim veren enflâsyon,

– Moody’s dereceleme kuruluşunun not indirimi,

– TCMB Para Kredi Kurulu’nın son toplantısından faiz artışı çıkmaması,

– ABD ekonomisinden gelen olumlu datalar ve son FED faiz artışı ile, bu yıl içinde daha sonra da iki veya üç artışın geleceğinin kesinleşmesi, şeklinde sayabiliriz.

Yukarıda sıralanan faktörlerin kurumsal olanlarını, “kırılgan beşlinin” gerçekleriyle karşılaştırdığımızda aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır.

Tablodan, Türkiye’nin, enflâsyon, cari açık/GSYH, Rezervler ve dış borç/GSYH rakam veya oranlarında, 2013 yılına göre 2018 başında (ikinci parametre dışında) bozulma olduğu anlaşılmaktadır. Böylesi olguların yaşandığı ülkenin ulusal parasının, içinde olduğu “kırılgan gruptan” farklı olarak, yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi çok doğaldır.

Sonuç olarak, TL’nın değerinde (düşüş) ve Hazine’nin tahvil/bonolarının faizlerinde (yükseliş) ile, yaklaşan seçimler nedeniyle ülke yönetimindeki “popülist politikaları” bir araya getirdiğimizde, oldukça ciddi bir sürecin içine girdiğimizi söyleyebiliriz. Söz konusu risklerin hızını ve dalga poyunu yükselten bir diğer faktörün de, ülkenin “jeopolitik konumu” olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.

TL değerinde ve tahvil/bono faizlerindeki bu eğilim artık kolay kolay ters yöne dönmeyecek gibi durmaktadır. Bu durumda bireylerin ve özel kurumların “faiz ve kur riski” almamalarını; var olan risklerini, bu tür borçlarını düşürerek ve/veya “korunma/hedging” sistemleriyle azaltmalarını; yeni borçlanma için bin kere düşünmelerini, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek’in önerilerini/uyarılarını dikkate almalarınıı salık veriyoruz.

Özün özü: Deniz dalgasız olmaz, kapı halkasız. Köy görünene kadar kılavuz gerek..

1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Tırmanan Dış Ticaret Açığı Ve Ödemeler Dengesi Sorunu

2021 yılında 46 milyar Amerikan Doları ($) olan “dış ticaret açığı (DTA)”, 2022 Ağustos itibariyle (yıllıklandırılmış olarak) yüzde 88 artışla 88.6 milyar $’a fırlamıştır. Yeni açıklanan “2023- 2025 d

İç Borç Yükü Batağı

Türkiye Hazinesi görülmemiş bir hız ile borçlanırken, son 3 yıldır sadece yurt dışı piyasalardan değil, “yurt içi piyasalardan da döviz ve altın” cinsi borçlanmayı çok artırdı. Bunun sonucunda” iç bor

bottom of page