Türk Lirası değerinde son dönemde yaşanan hızlı değer kaybı, ülke ekonomisinden yurt dışına “döviz kaçışı” savını gündeme getirdi. Söz konusu iddia daha çok, ülke yönetiminden sorumlu siyasiler, “yandaş” olarak nitelenen bir kısım danışmanlar ve medya tarafından dillendirilmektedir. Bu haftaki yazımızda, bunun böyle olup olmadığını, özellikle “uluslararası yatırım pozisyonunun (UYP)” dönemsel gerçekleşmelerine bakarak irdelemeye çalışacağız.
İMKÂNSIZ ÜÇLEME NEDİR?
Ekonomi kuramındaki “imkânsız üçleme/ üçlü açmaz (impossible trinity ya da trilemma)” hipotezine göre; sermaye hareketlerinin serbestliği*, sabit döviz kuru ve bağımsız bir para politikası uygulaması aynı anda geçerli olamaz.
Buna göre, eğer bir ekonomide sermaye hareketleri serbestse ve sabit döviz kuru rejimi uygulanıyorsa, o zaman bağımsız para politikası uygulamak olanaklı değildir. Bu durumda para politikası, sermaye hareketleri ve döviz kurundaki eğilimlere göre, genelde de merkezî olarak biçimlenecektir. Bir diğer yönden, eğer bir ülkede sermaye hareketleri denetim altında ise, sabit döviz kuru rejimi uygulanabileceği gibi, bağımsız para politikası da uygulanabilir.
ANA HATLARI İLE TÜRKİYE’NİN KAMBİYO REJİMİ
Türkiye, uzun yıllar sermaye hareketlerini denetim altında tutmuş, buna eşlik edecek biçimde sabit döviz kuru ve bağımsız para politikası izlemiştir. Daha sonrasında, 1980’li yıllardan başlayarak, sermaye hareketlerini serbest bırakırken dalgalı döviz kuru rejimi ve bağımsız para politikası uygulamasına geçmiştir. Bugün itibariyle Türkiye’de “görünüşte” üçü de var: Yani döviz kuru, “dalgalı kur rejimi” ile piyasada belirleniyor, para politikasında yönünden TCMB araç bağımsızlığına sahip (yani TCMB, açık piyasa işlemleri, faiz politikası ve zorunlu karşılıkları araçlarını, enflasyonu düşürmek için kullanmakta serbest) ve sermaye hareketleri serbestîsi mevcut (yani yabancı kaynakların ülkeye girip çıkmasında önemli bir sınırlama yok).
Ancak görünüş böyle olmakla birlikte, gerçekte dalgalı kura sürekli “müdahale” söz konusu olmaktadır. Yani TCMB, fiyat istikrarı veya finansal istikrar gerekçesini ileri sürerek, sıklıkla döviz alım satımı yapmakta ve döviz kurlarını denetlemeye uğraşmaktadır. Öte yandan sermaye hareketleri ise “tam serbest” bir durumdadır. Bağımsız para politikası konusunda araç bağımsızlığı, açık piyasa işlemleri ve zorunlu karşılıklar için söz konusu olsa da; TCMB’nin faiz politikasını “serbestçe kullanamadığı”, özellikle yakın geçmişte ve günümüzde yaşananlardan görmekteyiz (para politikasında ‘sınırlı’ bağımsızlık).
Ülkemizde, 1989’daki sermaye hareketlerine tanınan serbestî sonrasında, 2001’de de “serbest dalgalı kur rejimine” geçilmiştir.
Bu rejime göre Türkiye’ye döviz getirmek ve çıkarmak serbest olup, herhangi bir izne bağlı değildir. Bu kural Türk Lirası için de geçerlidir. Usul yönünden (kısıt değil), ithalât, ihracat ve görünmeyen işlemler dışındaki yurt dışına yapılan 50 bin ABD Doları karşılığını aşan döviz ve TL transferlerine ilişkin bilgiler, bankalar tarafından Hazine Müsteşarlığına bildirilmektedir. Bankalar kanalı ile yurtdışına para transferi yapılırken herhangi bir izin gerekmemektedir. Keza, yurt dışına gönderilen dövizlerle, yurt dışında her türlü yatırım yapılabilmektedir. Uluslararası teamüllere uygun olarak, yurt dışına “nakit” olarak çıkarılabilecek tutar için 10 bin € (2015’e kadar 5 bin $ idi) kıstı mevcuttur.
Sonuçta, ülkemizdeki “sermaye hareketleri serbestîsi”, aradan geçen 29 yılda öylesine köklendi ve uluslararası sistemle o kadar derinden bütünleşti ki, bu konuda uygulama değişikliğine gidilmesinin pek olanaklı durmadığını söyleyebiliriz.
UYP’DA DÖNEMSEL ve KÜMÜLATİF DEĞİŞİM
UYP; bir ekonomideki yerleşik kişilerin, yurt dışındaki yerleşik kişiler ile finansal alacakları ve yükümlülüklerin yanında; rezerv varlık olarak tutulan altın şeklindeki finansal varlıklarının, belli bir tarihteki stok değerini gösteren bir tablodur. UYP’daki toplam finansal varlıklar ile toplam finansal yükümlülüklerin farkı, “net UYP” olarak adlandırılmaktadır.
Sermaye hareketlerinin oluşturduğu “stok göstergesi” olan UYP’da ortaya çıkan değişimleri, 2002-2009 ve 2009-2017 arası dönemler için aşağıdaki tabloda izleyebiliriz.
Tablodan yapacağımız çıkarımları aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:
*Yerleşiklerin yurt dışına yaptığı yatırımlardaki değişim, az da olsa artmıştır.
* Yerleşiklerin yurt dışındaki portföy yatırımları değişmemiş, diğer yatırımları da (mevduat ve kredi) ikinci dönemde, 2002-09 dönemindeki değerinden 5 milyar $ azalış göstermiştir.
Yükümlülükler tarafında ise,
* Ülkeye gelen doğrudan yatırımların son dönem kümülâtif tutarı, önceki döneme göre 91 milyar $ azalmıştır.
* Aynı dönemde ülkeye gelen portföy yatırımları ise sadece 19 milyar $ yükselmiştir.
* Keza son dönemde, ülkeye yurt dışından gelen mevduat ve kredi şeklindeki diğer yatırımlarda da 13 milyar $ azalış gerçekleşmiştir.
Tabloda da açıkça görüldüğü gibi en temel sorun, Türkiye’ye gelen doğrudan yatırımların azalıyor olmasıdır. İlk 7 yılda 127 milyar $ artış gösteren yabancı doğrudan yatırımları, ikinci 8 yılda sadece 36 milyar $ artış gösterebilmiştir.
MEVDUATTA YAŞANAN DOLARİZASYON veya TL’DAN KAÇIŞ
Tasarruf sahipleri, ekonomide artan sorunlar ve yüksek enflasyonun, TL’daki hızlı değer kaybıyla varlıklarını eritmesi karşısında dövize yönelmiş oldukları bilinen bir gerçektir. TL’den dövize kaçış hızlanırken, bankalardaki gerçek ve tüzel kişilere ait Döviz Tevdiat Hesapları (DTH) giderek yükselmektedir.
BDDK’nın verilerine göre, bankalarımızdaki DTH’larının oranı yüzde 46’yı aşarak, toplam mevduatın yarısına yaklaşmış durumdadır. 2015 sonunda bu oran yüzde 44, 2016’da yüzde 43’tü. BDDK’nın güncel dolar kuru üzerinden yayımladığı verilere göre, 1,8 trilyon TL’lik toplam mevduatın $ karşılığı, 9 Mart itibarıyla 484 milyar 752 milyondur. DTH ve yabancı para cinsinden mevduatın tutarı ise 223 milyar $’dır.
SONUÇ YERİNE
Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı gibi, ülke ekonomisindeki en temel sorun, gelen doğrudan yatırımların azalıyor olmasıdır. Bu konuda gözlediğimiz ikincil sıkıntı da, TL ve ülke ekonomisine olan güvenin azalması nedeniyle, ülke bankalarındaki mevduat birikimlerinin yaklaşık yarısının döviz cinsi olmasıdır.
Diğer yandan, döviz varlıklarını arttıramayan ama yükümlülükleri hızla büyüyen ülkemizde, TL üzerinde “döviz kuru baskısı” olması da kaçınılmaz bir gelişmedir. Söz konusu gelişme ülkeyi “dolarizasyona” itmektedir.
Türkiye’nin giderek artan ekonomik kırılganlıkları ve bir kısım jeopolitik riskler nedeniyle girişi hızla azalan doğrudan sermaye yatırımlarına karşı ülke yöneticilerinin ve yandaşların, “ülkeden döviz kaçırıyorlar” söyleminin, yeni bir “perdeleme” olduğunu söyleyebiliriz.
Özün özü: Sürekli “cambaza bak” derseniz, gün gelir kimse bakmaz olur..
(*): Sermaye hareketleri, ekonomik sistemin yabancı paralar karşısındaki durumunu anlatır. Sermaye hareketlerinin serbestliği deyimi bir ülkenin, ülkeye gelen yabancı paralara veya ülkeden dışarı çıkan paralara herhangi bir kısıtlama uygulamaması anlamına gelir. Sermaye hareketlerine denetim getirilmesi ise iki şekilde olur: (1) Yabancı paraların giriş ve çıkışı denetim altında tutulur ya da kısıtlanır. (2) Yabancı paranın (özellikle kısa vadeyle gelen sıcak paranın) çıkışında vergi alınır (Tobin vergisi.) Bunlardan ikincisi giriş çıkışa engel koymak anlamına gelmediği, sadece vergilemek anlamına geldiği için sermaye hareketlerinin kısıtlanması anlamına gelmemektedir. Türkiye’de sermaye hareketleri, TL’nin konvertibl olduğunun ilân edildiği 1990 yılı Nisan ayından bu yana serbesttir.
コメント