Bu haftaki yazımızda, geçen hafta ele almayı düşündüğümüz “küresel piyasalarda son on beş gündür yaşanan dalgalanmalar” üzerinde duracağız. Yine, mevcut neo-liberal düzenin yeni bir “basınç boşaltması” ile karşı karşıyayız.
ABD’de 2 Şubat’ta başlayan “hisse senetlerinde düşüş” fırtınası, geçen hafta Asya ve Avrupa borsalarını da sardı. Doğal olarak yaşanan bu kayıplar, parayı da güvenli limanlara götürdü. Bunun sonucu olarak altının ons fiyatı 1.346 $’a kadar yükseldi. Keza toparlanan Amerikan Doları ($)’nın altı büyük para birimi karşısındaki değerini gösteren “Dolar endeksi”, yeniden 90 puanın üstüne taşındı.
YAŞANANLARIN TOPLUCA İRDELENMESİ
Son iki haftadır küresel finans piyasalarında ciddi bir dalgalanma yaşandı. Sakin geçen Ocak ayı sonrasındaki bu hareketlenmeyi, aşağıdaki tabloda topluca göstermeye çalıştık.
Yukardaki tablo yardımıyla yaşananlara başlıklar itibariyle baktığımızda aşağıdaki değişimleri görmekteyiz:
– Tüm borsalarda düşüş yaşanmıştır ve henüz durulmamıştır. Borsalarda yaşanan uzun süreli çıkışın düzeltme ile sonuçlanacağı beklenen bir gelişmeydi. Ancak bu düzeltmenin, geçici veya kalıcı olacağı yönünde çeşitli görüşler bulunmaktadır.
– ABD ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerin “On yıllık tahvil” fiyatları düşerken, tahvil faizleri artmıştır. Bunun nedenini, Fed’in “bilânço küçültme (likidite emme)” kararı çerçevesinde “parasal sıkıştırmaya” başlamış olması ve Trump’ın “vergi indirimleri” kararının getireceği enflâsyonist baskıya önlem olarak 4 kez faiz artırımı yapabileceği beklentisi sonucu yatırımcıların, ellerindeki düşük faizli tahvilleri satmaları olarak açıklayabiliriz.
– Piyasalardaki korkunun derecesini ölçen VIX endeksi, Ocak sonunda 13,54 iken, 4 ve 7 Şubat’ta sırasıyla 37,32 ve 33,46’ları gördükten sonra, 13 Şubat itibariyle 27,12’yi göstermektedir. Bu sayı, yatırımcının “risk algısı” için tehlike sınırı olarak kabul edilen 30 sayısının hemen altındadır.
DALGALANMANIN NEDENLERİ
ABD’de 2 Şubat’ta açıklanan istihdam ve ortalama kazanç verilerinin ardından yükselen “enflâsyon” ve “faiz artırımı” endişeleriyle birlikte, tarihinin büyük düşüşlerinden birini yaşayan Amerikan hisse senetleri piyasasının ardından, küresel ölçekte tanık olduğumuz “piyasalardaki düşüşlerin (oynaklık/dalgalanma)” nedenlerini aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:
· ABD’den gelen olumlu verilerin (istihdam artışı, ticaret, yükselen enflâsyonun işaret ettiği piyasa canlılığı), FED’in bu yılki faiz artışının oranı ve sayısı konusundaki beklentileri değiştirmesi.
· Başkan D.Trump’ın 2017 yıl sonunda Kongre’den geçen “vergi indiriminin”, en azından önümüzdeki birkaç yıl “bütçe açıklarına” yol açacağı kaygısı. Bu kaygının, bu defa FED’in, üç yerine dört kez artırım yapacağı senaryosunu gündeme taşıması.
· Ağustos 2015’den bu yana düşük bir seviyede seyreden ve bir tür “risk iştahını” dereceleyen VIX endeksini, önce 37’ye ve şimdilerde 27’ye götüren saiklerin, piyasalarda yaşanan dalgalanmanın da nedeni olabileceği.
· “Algoritma trade” dediğimiz, bilgisayar ortamında otomatiğe bağlanmış alım-satım emirlerinin (piyasa deyimiyle ‘realizasyon’) gerçekleşmesi.
Yukarıdaki ilk iki maddede özetlenen nedenleri biraz daha açmak, konunun daha iyi anlaşılması bağlamında yararlı olacaktır. Bilindiği gibi FED, geçtiğimiz Ekim ayında bilanço küçültme operasyonuna başladı ve bu işlem, her üç ayda bir 10 milyar $ artarak devem edecektir. Bunun anlamı, bu “likidite daraltma” rakamlarının, 2018 yılbaşından itibaren aylık 20, Nisan başında 30 milyar $’a çıkacak olmasıdır.
FED’in 3 kez faiz arttıracağını senaryosuna göre hazırlanmış piyasalar, Trump’ın bütçe açığını büyütecek programı sonrasında bu kez 4 kez artırım algısına girdiler. Buna, yıl sonuna doğru parasal gevşemeyi durdurma ve faiz artırımına başlama sinyalleri veren Avrupa ve İngiltere Merkez Bankaları da dâhil oldu.
Söz konusu “parasal sıkılaşma” iyice yükselmeden önce yatırımcıların, ellerindeki gelişmiş ülke fonlarını satarak, yüksek faiz öneren gelişme yolundaki ülkelerin finansal araçlarına geçmek şeklindeki bir davranış değişikliği, son yaşanan dalgalanmayı açıklar niteliktedir. Böylesi bir karar değişikliği, gelişmiş ekonomilerde tahviller satılarak nakde dönülmesine ve arzı artan tahvillerin de faizlerinin yükselip, fiyatlarının düşmesine yol açtı.*
2008 Küresel kriziyle birlikte Fed ile başlayan ve İngiltere Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası ile devam eden parasal genişlemenin finansal piyasalarda ciddi balon yarattığı, hatta bunun, gayrimenkul piyasası başta olmak üzere, reel piyasalarda da balonlara neden olduğu bilinen bir gerçekti. Borsalarda balon oluştuğu söylemleri arttıkça, yatırımcılar risklerinin büyüdüğünü düşünmeye ve borsalardan çıkmaya başladılar. Böylece borsalar değer kaybetmeye yöneldi.
Diğer yandan Çin’in, kambiyo denetimlerini gevşetme kararı almasının ardından, Şubat ayı başından itibaren Dolar talebi artı. Dolar bütün diğer paralara karşı değer kazandı. Keza ABD’nin, kaya petrol üretimini artırarak stoklarını yükseltmesi, petrol fiyatlarında düşüşe yol açtı.
DALGALANMANIN NİTELİĞİ ve KALICILIĞI
2 Şubat ve sonrasında malî piyasalarda bu yaşananların “kriz” veya “düzeltme” olduğu konusu, herkesin en çok merak ettiği bir olgu. Söz konusu dalgalanma henüz sona ermediğinden, bu konuda kesin bir yanıt vermek çok zor. Bununla birlikte, ortaya çıkan fotoğrafın mevcut görünümüne ve yaşanmışlıklara bakarak, bu dalgalanmanın bir krizden çok, bir “düzeltme” olduğu görüşü ağır basmaktadır. Anılan görüşümüzü destekleyen faktörleri aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:
. Geçtiğimiz iki hafta içinde piyasada yaşananlara baktığımızda, dalgalanmanın yarattığı “kayıpların”, “kriz” tanımlaması için yeterli büyüklükte olmadığını görmekteyiz.
. Dow Jones Endüstri Endeksi’nin hâlâ, Donald Trump’ın geçen sene başkanlığa geldiği döneme göre yüzde 20 daha yüksek olduğu gerçeği, dalgalanmanın bir “düzeltme” olduğu kanısını güçlendirmektedir.
. Son dönemlerde piyasalarda bir tür “kayıtsızlık” eğilimi gözlenmektedir. Daha açıkçası, piyasalar son dönemlerde üst üste yaşanan çeşitli siyasî, jeopolitik ve ekonomik dürtü veya şoklar ile karşılaştığı için, bu tür şoklara karşı bir tür “esneklik” geliştirmiş durumda. Keza, son iki/üç yılda yaşanmış geçmiş şoklar karşısında oluşan bu dalgalanmayı piyasaların, krize dönüştürmeden atlatabildiği deneyimlerini de hep birlikte yaşamıştık.
Piyasalarda genel kabul gören görüşe göre piyasalar, daha sürdürülebilir seviyelere doğru biraz gerileyebilirler. Sonrasında da özellikle Amerikalılar, bu yıl neler olacağını görmek için bekleyecekler; Fed faizi ne kadar artıracak, enflasyon ne olacak vs. Bunun yanında izlenecek bir diğer olgu da, geçen yılın sonunda Kongre’den geçen büyük vergi indiriminin yol açacağı “bütçe açıkları” olacaktır. Bir diğer anlatımla piyasalar, artan faiz oranı, enflâsyon ve bütçe açığının bu yıl ne kadar büyük olacağı ve bu başlıklardaki kaygılarının ne ölçüde gerçekleşeceğini yakından izleyeceklerdir.
ve TÜRKİYE
Ekonomisi büyük ölçüde yabancı kaynağa bağlı ve önemli bir “sıcak para” limanı olan Türkiye’nin, kriz değil düzeltme de olsa, mali piyasalardaki dalgalanmalardan en üst seviyede etkilenmesi kaçınılmaz. Konuyla ilintili olarak, ülkenin karşılaşabileceği risk ve kayıpları tekrar saymaya gerek görmüyoruz.
Bu kez, son gelişmelerin Türkiye yönünden olası yararlı yanlarını şöylece sıralayabiliriz:
– Petrol fiyatlarının düşmesi, ülke cari açığın daha fazla artmasını engelleyebilecek olması. Orta Vadeli Programda 54,5 $/varil olarak dikkate alınan brent petrolün fiyatındaki her 10 $’lık artış, ülkenin cari açığına kabaca 4 milyar $’lık ek maliyet getirmektedir. Bu durumda fiyatın 70 yerine 60 $ seviyesinde kalması, cari açığa, 10 milyar $ yerine 5 milyar $ ilave yük getirmesi anlamına gelmektedir.
– Gelişmiş ekonomilerde ortaya çıkan ve yukarıda irdelenen risk artışları, yatırım fonları açısından, Türkiye gibi kırılgan ekonomilerdeki risklerin daha kolay üstlenilmesinin yolunu açabilir. Bu muhtemel olgunun ülke yönünden sonucu da, 2018’de ihtiyacı olan 210 milyar $ tutarındaki tahminî “dış finansman gereksinimini” temin etmekte elinin biraz daha rahatlaması olabilir.
Sonuçta, yukarıda sayılan muhtemel olumluluklar, Türkiye’nin kırılganlığını azaltmayacak; belki sorunların “ötelenmesi” işlevini görecektir. Kısa vadede eli rahatlayan ülkenin, “yapısal” düzenlemeleri ertelemesi de cabası olacaktır.
Özün özü: Neo-liberal dümenli global sistem sürekli su almakta, kimileri de teknenin rengini konuşmakta!
(*):Tahvil fiyatıyla tahvil faizi ters yönlü çalışır. Şöyle ki 100 ₺ değerindeki tahvili 95 ₺’ye aldınız. Bu durumda o tahvilin faizi ((100 – 95) / 95)= % 5,26 olur. Tersine, ahvilin değeri 90 ₺’ye düşmüş olsun. Bu durumda tahvilin faizi ((100 – 90) / 90) = % 11,11’e yükselmiş olur. Yani tahvil değer kaybettikçe faizi yükselir veya fiyatı yükseldikçe faizi düşer.
Comments