Uluslararası Para Fonu (IMF), “IV ncü madde konsültasyon çalışmaları” sonucunda hazırladığı raporu 26 Aralık’ta yayınladı. IMF uzmanlarınca 21 Kasım’da tamamlanmış olan söz konusu rapor, IMF İcra Direktörleri Kurulu’nca 9 Aralık’ta kabul edilmişti.*
Raporda, Türk Lirası (TL) değerinde yaşanan “çok sert değer kaybı” ve bunun sonucunda deneyimlenen “durgunluk” sonrasında şimdilerde “mevcutmuş gibi görünen istikrarın” kırılgan olduğunu belirtilmekte ve ekonomideki zayıf noktaların varlığını sürdürdüğü vurgulanmaktadır. IMF uzmanlarının, ülkenin mevcut içsel ve dışsal kırılganlıklarına çare olarak önerileri; bu kırılganlıkları azaltacak, ülkenin “kredi değerliliğini/kredibilitesini” ve “üretkenliğini/verimliliğini” yükseltecek “reformlar” da düğümlenmektedir.
I. MADDE IV GÖRÜŞMELERİ NEDİR?
Madde IV Görüşmeleri, adını IMF Ana Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinden almaktadır. Bu görüşmelerin amacı, anılan madde uyarınca tüm üye devletlerin her yıl gerçekleştirmesi gereken bir “konsültasyon mekanizmasının” uygulanmasıdır.
IMF heyetinin “Article 4 Consultation Report” olarak adlandırılan ayrıntılı raporu, IMF İcra Direktörleri Kurulu’nda görüşülüp onaylandıktan sonra yayınlanmaktadır.
II. IMF DEĞERLENDİRMESİNİN İÇERİĞİ
Anılan raporda IMF İcra Direktörleri, şu anda gözlenen istikrarın “kırılgan” olduğunu, ekonomideki zayıf noktaların varlığını sürdürdüğünü belirtiyorlar. Rapor, Türkiye ekonomisinin zayıf, kırılgan noktalarını ana hatlarıyla: Merkez Bankası (TCMB)’nın düşük uluslararası rezervleri, yüksek dış finansman yükümlülüğü (yüksek kısa vadeli dış borç tutarı) ve bankalar ile reel sektör şirketlerinin bilançolarındaki bozulma olarak sıralamaktadır.
Söz konusu raporda ele alınan konular, bulgular ve öneriler aşağıda özetlenmeye çalışılmıştır.
MEVCUT EKONOMİK DURUM
IMF’in önümüzdeki 5 yıla ilişkin ekonomik tahminleri de raporda yer almaktadır. Fon’a göre gayri safi yurt içi hâsıla (GSYH)’nın, bu yıl yüzde 0.2 büyüdükten sonra, 2020 yılında hız kazanarak, yüzde 3’lük bir büyüme oranını yakalaması beklenmektedir. GSYH büyümesi konusunda, 2021 ve 2022’de de yüzde 3 artıştan sonra, 2023 ve 2024’te biraz daha hızlanacağı ve yüzde 3.5’lik büyümeye ulaşılacağı öngörüsü yapılmaktadır.
Ülkenin bazı makro ekonomik göstergeleriyle ilgili olarak raporda belirtilen öngörüler aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. Tabloya kısaca göz attığımızda, ülkenin “2024 yılına kadar büyümesi ortalama yüzde 3” (2019’un kaybını da dikkate alırsak ) civarında olacağını, böylesi bir oranın ülkenin bugünkü sorunları ile baş etmek yönünden “çok yetersiz” kalacağı ortadadır. Bir diğer anlatımla Türkiye ekonomisi, işsizliği ciddi biçimde azaltmak için gerekli “asgari büyüme oranı olan yüzde 5’e” önümüzdeki 5 yıl içinde ulaşamayacaktır.
Keza ülke, 2018 ve 2019 yıllarındaki yatırım harcamalarındaki önemli oranda azalmadan sonra IMF’in öngördüğü “yatırım harcamalarındaki artış oranı”, mevcut işsizlik ve ihraç ürünlerindeki ithal girdisi payını azaltma ereği karşısında “çok yetersizdir”.
Bu bağlamda bahsedilmeye değer diğer hususlar da, enflâsyonun önümüzdeki 5 yıl içinde tek haneli sayılara düşemeyeceği, dış borç, cari işlemler dengesi gibi parametrelerin de, yeterli büyümeyen bir ekonomiyi işaret ettiği gerçekleridir.
ELEŞTİRİLER ve YAPILMASI ÖNERİLENLER
Ülkede hâlihazırda yaşandığı (daha çok finansal araç fiyatlarında) söylenen ve raporda “kırılgan” niteliğine vurgu yapılan “istikrar” bağlamında IMF, “sıkı maliye ve para politikalarına dönülmesini” tavsiye etmektedir. Söz konusu tavsiyenin anlamı, bir yanda kamu harcamaları azaltılırken, diğer yandan bütçe gelirlerinin artırılması, faiz indirimlerinin durdurulması, gerekirse artırılmasıdır. Anılan bu önerilerin alt kırılımlarında da yeni vergilerin, sıkı vergi denetimlerinin, kamu çalışanlarının aylık ve ücretlerine geçmiş enflâsyona göre değil, gelecekteki enflâsyon bekleyişine göre zam yapılması yattığı bilinen bir gerçektir.
IMF raporunda ayrıca, TCMB’nın “faiz indirimlerinde aşırıya kaçtığını” da düşündüğü ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda kullanılan cümle “parasal gevşemede çok ileri gidildi” şeklindedir.** Raporda özellikle kamu bankalarının bu konudaki ön almaları, zararına kredi kullandırmakta oldukları aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.
Yine IMF’e göre, ülkede yaşanan “dolarizasyon” olgusunda, tasarruf sahibinin TL yerine $ tutmasında kamu bankalarının payı büyüktür. Kamu bankaları düşük faizle kredi kullandırdıkları için, zorunlu olarak TL mevduatına da düşük faiz verdiler. Bu durum karşısında mevduat sahipleri de birikimlerini $’a döndürerek, Döviz Tevdiat Hesabını tercih ettiler.
IMF, TCMB’nın uygulamalarında “şeffaflık sorunu” olduğunu düşünmekte ve Banka’nın kredibilitesinin artırılması için para politikasında ve “piyasaya yapılan müdahalelerde şeffaflık” sağlanması çağrısında bulunmaktadır.
Raporda “piyasaya müdahale” diye üstü kapalı geçilen olgu, bilindiği gibi, TL’nin değerinin düşmesini engellemek için TCMB ve kamu bankalarının zaman zaman Amerikan Doları ($) satmasıdır. Bu konuda yazılan ve söylenen iddiaya göre kamu bankaları, geceleri Uzakdoğu piyasasındaki ani hareketleri önlemek için “nöbetçi” bırakıyor ve gerektiğinde $ satıyorduı. Yine bu iddialara göre kamu bankalarının sattığı $’ların kaynağı TCMB’nın uluslararası rezervleriydi. IMF, işte tüm bu iddialara üstü örtülü atıf yaparak, “piyasaya müdahale edecekseniz bunu şeffaf biçimde, müdahalede kullanılan paranın kaynağı konusunda her türlü kuşkuları silecek şekilde yapın” demektedir.
IMF’in bir başka önerisi de, bankalar ve reel sektör şirket bilânçolarının “temizlemesi/arıtılmasıdır”. Bu önerinin anlamı, bankaların takılmış/batık kredilerinin banka bilânçolardan ayıklanmasıdır. Aslında “batık” durumda olan reel sektör şirketlerinin, bankalar aracılığıyla zorla yüzdürülmesinden vazgeçilmesi de, bu konudaki bir diğer öneri olarak raporda yer almaktadır.
IMF, bankaların “sağlığını” daha iyi anlayabilmek için bağımsız bir kuruluş tarafından gerçekleştirilecek yeni bir “stres testlerine” ve “varlık kalitesi analizlerine” ihtiyaç duyulduğunu da düşünmektedir. Tabii ki böyle bir tavsiyenin gerisinde yatan düşünce IMF’nin, daha önce yapılan stres testlerine güvenmemesi ve bankaların sağlığının açıklanandan daha kötü durumda olabileceği şüphesidir.
IMF’in dış borçtaki gelişmelere ilişkin gözlemlerini de; bankaların 2018 Krizinden bu yana dış borçlarını azalttıkları, reel sektörün tersine arttırdığı, devletin ise genişleyen bütçe açığını finanse etmek için dış borca daha fazla yöneldiği ve kamu bankalarının da kredi büyümesini dış borçla fonladıkları başlıklarında toplayabiliriz.
IMF’in bu son raporundaki “uzun vadeli önerilerine” baktığımızda bunların, önceki her raporda yer alan hususlar olduğunu görmekteyiz: Yapısal reformlar. Söz konusu yapısal reformlar bu raporda da: Üretimde verimliliği artırıcı önlemler, işgücü piyasasında esnekliğin sağlanması (Türkçesi, İşten çıkarmaların kolaylaştırılması), insan kaynağı kalitesinin yükseltilmesi (eğitimde reform), kadınların işgücüne daha çok katılımı gibi en temel ve Ankara yönetiminin de sürekli görmezden geldiği hususlardır.
III. SONUÇ YERİNE
Özet olarak, yüksek işsizlikle girilecek bir seçimi kaybedeceğini bilen Ankara yönetimi, diğer yandan da sınırlı büyüme ile bu sorunun üstesinden gelemeyeceğinin farkında. Ülke iç dinamiklerinin yüksek bir büyüme için çok yetersiz olduğunun da idrâkinde olan ülke ekonomi, siyaseten IMF ile bir arada görünmek istememektedir.
Bu nedenlerle Hükümet, IMF’in sert biçimde eleştirdiği genişlemeci maliye politikaları (kamu harcamalarında artış), gevşek para politikası (faiz indirimleri) ve kamu bankaları kredileriyle ekonomiye doping uygulamaya çalışmaktadır.
Sonuçta IMF’nin dediğinin Türkçe halk dilindeki karşılıkları: Taşıma suyla değirmen dönmez; Denenmişi denemek zaman kaybıdır.
(*): 2019 ARTICLE IV CONSULTATION—PRESS RELEASE; STAFF REPORT; AND STATEMENT BY THE EXECUTIVE DIRECTOR FOR TURKEY, IMF, 26.12.2019, https://www.imf.org/en/Publications/CR/Issues/2019/12/26/Turkey-2019-Article-IV-Consultation-Press-Release-Staff-Report-and-Statement-by-the-48920
(**): Ersin Dedekoca, “2020’de Türkiye Ekonomisi”, Aydınlık.com.,23.12.2019
Comments