top of page

Cari açıkla nereye kadar!!!

2017 yılına ilişkin “ödemeler dengesi tablosu” açıklandı. “Cari açık” rakamının, hedeflerin ve piyasa beklentilerinin çok üzerinde, 47.1 milyar Amerikan Dolar’ına ($) çıktığını gördük. (2011-2013 yılları hariç, son 37 yılın en yüksek rakamı) Hem cari açık rakamı hem de finansman şekline baktığımızda, söz konusu sayıların belirgin biçimde “tehlikeli” sularda yüzüldüğü gerçeğini yansıttığını söyleyebiliriz.

Bu vesile ile bu haftaki yazımınız konusunu, ödemeler dengesi, cari denge ve sonuçta cari açık konularının kuramsal / pratik boyutları, dinamikleri ve ülkemizdeki cari açık olgusun, yerimizin elverdiği ölçüde incelemek olarak belirledik.

KAVRAMSAL VE KURAMSAL BOYUT

Ödemeler Dengesi / Dış Ödemeler Bilânçosu

Ülkelerin belirli bir dönemde, diğer ülkelerle yapmış oldukları ticarî ve malî ilişkilerin sonuçlarını gösteren bir “akım değişken” tablosudur. Anılan dış denge veya bilânçoyu, aşağıdaki tablo şeklinde çok kısa olarak özetleyebiliriz:

“Cari işlemler hesabına”, mal ve hizmet ticareti ile ilgili işlemler; “sermaye hesabına” da, ülkeler arasındaki parasal giriş ve çıkış işlemleri kaydedilir. Sermaye hesabı, ilgili ülkenin, portföy yatırımları da dahil borç alıp verme faaliyetleri ile, yurt dışından veya yurt dışına sabit sermaye yatırımlarını kapsamaktadır.

Sermaye hesabı, turizm gelir-giderleri ile, ülke merkez bankasının döviz ve/veya altın ve/veya yabancı ülke tahvilleri olarak yaptığı alım-satımları özetleyen “resmî uluslararası rezervleri” ndeki net değişimler de, cari işlemler dengesindeki fazla veya noksanın “finansman” kalemi olarak değerlendirilmektedir.

Cari İşlemler Hesabı Dengesi / Cari Açık veya Fazla

Ödemeler bilânçosunun en önemli hesabı diyebileceğimiz cari işlemler hesabı ve özellikle “gelişmekte olan ülkeleri” çok yakından ilgilendiren “cari açık” sorunu, uzun süredir birlikte anılır olmuşlardır.

Cari açık sorunu, 1980’li yıllara kadar genellikle gelişmekte olan ülkelerin gündeminde olan bir konu olmuştu. Söz konusu yıldan sonra, özellikle liberalizasyon ve küreselleşmenin yaygınlaşması ile birlikte, cari açık artık dünya ülkelerinin “yaygın” bir sorunu olmaya başlamıştır.

Özellikle 2008 yılında ABD’de başlayan ve tüm dünya ülkelerinin ekonomilerini etkisi altına alan global malî kriz, pek çok ekonomik değişkenin yanında, “cari işlemler açığı” parametresinin de etkin bir şekilde analiz edilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu arada, cari açığın mutlak sayı ve GSMH’ya oranı şeklindeki değerlendirmenin yanında, anılan açığın “sürdürülebilir” olma niteliği de güncellik kazanmıştır.

CARİ AÇIĞIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ve BELİRLEYİCİLERİ

İktisadî yönden sürdürülebilir bir durum, herhangi bir politika değişikliği, ya da başka bir dışsal değişiklik olması halinde ekonomik değişkenlerin, belirli bir dönemde sınır değerlerine ulaşmasının engellendiği koşulları ifade etmektedir. Cari işlemler açığının “sürdürülebilirliği”, ödünç alınan dış kaynakların, büyük sorunlar yaşanmadan geri ödenebilmesini sağlayacak koşulların oluşturulup oluşturulmadığına bağlı olarak tanımlanır.

Yukardaki tanımın ışığında üç tür “cari açık sürdürülebilirliği” kıstası ortaya çıkmaktadır:

– Ülke ekonomisindeki bugünkü davranış ve politikalar, o ülkenin borç geri ödeme yeteneğine engel oluşturmuyorsa, bu bir “sürdürülebilir” durumu tanımlamaktadır.

– Bir ekonomide; özel kesimin tasarruf, yatırım, ihracat, ithalât gibi kararları ve hükümet politikaları, bugünkü gibi sürdüğünde, bir bunalıma neden oluyor veya çok sert politika değişmelerine yol açıyorsa, bugünkü cari açık “sürdürülebilir değildir”.

– Yabancı yatırımcılar mevcut cari açığı finanse etmek istedikleri süre ve ölçüde, açık “sürdürülebilir” olmaktadır. Bu tanımdan, dış borçların kısa vadeli olduğu (sermaye hareketlerinde hızlı yön değiştirmeleri); cari açık finansmanının “doğrudan yabancı sermaye yatırımları” ile yapılmadığı sürece “cari açığın sürdürülebilirliği” azalır şeklinde bir çıkarım yapabiliriz.

Sürdürülebilirliğin belirleyicilerini, kısaca aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:

a) Yatırım/Tasarruf Oranı: Cari işlemler dengesi, ulusal tasarruf ve yerli yatırım arasındaki fark tarafından belirlenmektedir. Bu oran büyük olduğu zaman, yatırımların arttığı ve bu yoldan büyümenin hızlandığı, cari açıkların sürdürülebilir olduğu söylenebilir.

b) Cari Açık/ GSYİH Oranı: Cari açıklarla ekonomik krizler arasında yakın bir ilişki vardır. Büyük

ve sürekli açıklar, hem ülkelerin büyümeyi sürdürebilmeleri, hem de yurt dışından kaynak

temininin önünde ciddi bir kısıttır. Bu oranın yüzde 4-5’in üzerinde olması, açığın sürdürülemez bir boyuta ulaşması için çok önemli kırılganlık olarak kabul edilmektedir.

c) Dış Borç/ GSYİH Oranı: Bir ekonomide cari işlemler dengesi sürekli açık veriyor ise, yabancı

yatırımcıların söz konusu ekonominin borçlarını ödeyebilme gücüne olan güveni azalacaktır. Yabancı yatırımcıların güveninde meydana gelen bu azalma, faiz oranlarının yükselmesine yol açarak; hem dış borç yükünü, hem de cari işlemler açığını sürdürülemez kriterine çekecektir.

d) Reel Döviz Kurunun Değerlenmesi: Ülkenin reel döviz kuru kesin eşik değerinin ötesinde “aşırı değerlendiğinde” veya geçmiş yılların ortalamasının üzerine çıktığında, bu durumun cari işlemler hesabı ile ilişkilendirmenin ve bu şekilde bir cari işlemler hesabının sürdürülemez olduğunun mevcudiyetine işaret olarak kabul edilmektedir.

e) İhracat/GSYİH Oranı: Cari açığın, GSMH’nin ihracata olan bağımlılığı ile yoğun ilişki içinde olduğu bilinmektedir. Bir diğer anlatımla, büyük bir ihracat sektörüne sahip olan ülkelerde borç finansmanı daha kolay olabilir. Çünkü bu yapıdaki ülkelerdeki dış borç finansmanı, toplam ihracat gelirlerinin daha düşük bir kısmını karşılayacaktır.

f) Sermaye Girişlerinin Büyüklüğü ve Bileşimi: Cari hesap açıklarının finansmanı için gerekli

sermaye girişlerinin bileşimi, sürdürülebilirliğin önemli bir belirleyicisidir. Kısa vadeli sermaye girişleri, kısa dönemde cari hesap dengesizliğini finanse ettikçe, “kısa dönem sürdürülebilirliği” arttırır; uzun dönemde ise azaltır. Yine bu bağlamda, doğrudan yabancı sermaye yatırımlar tarafından finanse edilen cari işlem açıkları, piyasa koşullarına göre değişen kısa vadeli para akımları ile finanse edilen bir cari açığa göre daha sürdürülebilirdir.

g) Brüt İçsel Rezervler/Borç Stoku: İç brüt rezervleri de cari açığın sürdürülebilirliğini etkiler. Bu oran yüksek ise cari açığın daha iyi sürdürülebilirliğini gösterir.

h) Ekonomik Büyüme: Hızla büyüyen ülkeler, GSYİH’ye oranla dış borçlanmalarını artırmadan sürekli cari açıklarını sürdürebilirler.

i) Finansal Yapı: Yüksek cari açığın sürdürülebilirliği, iç finansal sistemin durumu, özellikle de bankacılık sisteminin yapısı, siyasi istikrar, uygulanan ekonomi politikaları ve gelişmelerin

öngörülebilirliğine bağlıdır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin finansal sistemindeki kırılganlıklar, sürdürülebilirliği olumsuz yönde etkilemektedir.

TÜRKİYE’NİN CARİ AÇIK SORUNSALI

Türkiye’de 1980 ve sonrasında uygulanan liberal politikaların başlangıcı olarak, kambiyo rejiminde, döviz kurlarında ve faiz oranlarında serbesti getiren 24 Ocak 1980 Kararları’nı alabiliriz. Söz konusu kararlarla, “ihracata dayalı büyüme stratejisi” yürürlüğe konulmuş; devamında 1989 yılında, Türk Lirası’na konvertibilite özelliği tanınmıştır. Bu dönemden sonra ülke ekonomisinde bankacılık ve ödemeler dengesi krizleri ortaya çıkarken, büyüme oranlarında da iyileşmeler görülmüştür.

Ülkemizin cari denge rakamlarına baktığımızda, 1980-2017 yılları arasındaki 37 yıllık dönemde “cari fazla” verilen yılların sayısı sadece 6 iken, “açık” verilen yıl sayısı ise 31 olmuştur.

Yukarıda da değindiğimiz gibi, cari açık kuramsal olarak üç kaynaktan beslenmektedir: i) tasarruf-yatırım dengesi, ii) dış ticaret dengesi, iii) net dış varlıklarda azalma. Türkiye’de cari işlemler açıklarının başat nedenlerinin “düşük seviyedeki özel kesim tasarrufları” ile, “dış ticaret açığıdır”. Bu faktörlere son zamanlarda iii’deki unsur da dahil olmuştur. Bu bağlamda ülkenin “uluslararası yatırın pozisyonuna” baktığımızda, “net dış varlıklarının” azalan bir seyir izlediğini görmekteyiz.*

Geçtiğimiz hafta açıklanan verilere göre, 2017 cari açığı bir önceki yıla kıyasla 14 milyar dolar artarak, 47.1 milyar $’a fırladı. Gerçekleşen 2017 yılı cari açığı, ilk Orta Vadeli Program tahmine göre 15,1 milyar $ (yüzde 47,2) ve Ekim 2017’de revize edilen program tahmine göre de 7,9 milyar Dolar (yüzde 20,2) sapma göstermiş bulunmaktadır. Cari açığın gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı da, 2016’daki yüzde 3,8 sayısından, yüzde 5,5’e kadar yükselmiştir.

2017’de ihracat, bir önceki yıla kıyasla yüzde 10,2 artışla 157.1 milyar $’a yükselirken; ithalât ise, yüzde 17,7 artış hızıyla 233.8 milyar $ oldu. Böylelikle, dış ticaret açığı da, yüzde 36,8 oranında sıçrayarak 76.7 milyar $ ile yılı kapadı. İhracatın ithalatı karşılama oranı da, yüzde 71,8’den, yüzde 67.2’ye geriledi.

Dünyanın belli başlı ekonomileri arasında, Türkiye benzeri, yüzde 5,5 cari açık oranıyla karşılaşan bir başka ülke bulunmuyor. Almanya’nın GSYH’nin yüzde 7,9’una varan 283 milyar $ cari fazlası tepki çekerken, ABD dahil, cari açık sorunu bulunan tüm ülkelerin kendilerine çeki düzen verdikleri gözleniyor. 2017 yıl sonu itibariyle ABD’nin cari açığı GSYH’sinin yüzde 2,4’ü olarak gerçekleşti. Arjantin ise, yüzde 4,2 cari açık oranıyla, Türkiye’ye en fazla yaklaşan ülke oldu.

TÜRKİYE’DE CARİ AÇIĞIN FİNANSMANI

Kalıcı nitelik taşıyan “doğrudan sermaye yarırımları” 2017’de yüzde 20 gerileyerek, 10.2 milyar $’dan 8.1 milyar $’a indi. Bunun 4.6 milyar doları gayrimenkul alımlarından kaynaklanmaktadır. Teknoloji getirmesi, üretim ve istihdam kapasitesi yaratması beklenen sermaye türü ise, 3.5 milyar dolarla sınırlı kalmaktadır.

Cari açık finansmanının 24.1 milyar $’ı, diğer bir ifadeyle yüzde 62’si, “sıcak para” olarak isimlendirilen portföy yatırımlarından sağlanmıştır. Borsa’ya 3.2, borç senetlerine ise 20.9 milyar $ döviz girişi gerçekleşmiştir.

Geriye kalan, büyük ölçüde banka kredisine dayanan 6.5 milyar dolarlık finansmanın ise, sadece 1.5 milyar dolarlık kısmının uzun vadeli olması dikkat çekmektedir.

Böylelikle, 47.1 milyar dolarlık cari açığa, 38.9 milyar dolar finansman sağlanabildiği, geri kalan 8.2 milyar doların ise, Merkez Bankası’nın rezervlerinden karşılandığı anlaşılıyor.

Yukarıdaki açıklamalar, ödemeler dengesinin finansman kalitesindeki bozukluğa işaret etmektedir. Rezerv kullanımını bir kenara bırakırsak, dışarıdan sağlanan toplam 38,9 milyar Dolarlık finansmanın yüzde 21’lik bölümü doğrudan yabancı sermaye yatırımıyla sağlanırken, geriye kalan yüzde 79’luk bölüm sıcak para olarak tanımlanan para girişiyle gerçekleştirilmiş görünmektedir.

Özetle, 2017 yılında turizm gelirleri bir önceki yıla göre bir miktar artmakla birlikte, bankaların ve reel sektörün borçlanmasının yükseldiğini, portföy yatırımlarının arttığını, doğrudan yabancı sermaye girişinin azaldığını; buna karşılık sermaye çıkışının hızlandığını, yani finansmanın giderek daha sağlıksız bir yapıya dönüştüğünü görmekteyiz.

TÜRKİYE’DE BÜYÜME-CARİ AÇIK İLİŞKİSİ

Aşağıdaki grafik, cari açık ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi net bir biçimde yansıtmaktadır,

Kaynak: Mahfi Eğilmez, Kendime Yazılar, 14.02.2018

Yukarıdaki grafik, cari açık ve büyüme arasındaki aynı yöndeki ilişkiyi göstermektedir. Yani cari açık arttıkça, büyüme de yükselmektedir. Kanımızca ülkenin ekonomi bağlamındaki en önemli ve kırılganlık yaratan olgusu, iç tasarrufların yetersizliği nedeniyle, 2000 sonrası büyümenin, cari açığa bağımlı hale gelmesidir. Önemli olan, politik (oy) kaygıları bir kenara bırakarak, bu yolun alternatiflerini denemek; yapısal değişimlerle bu “fasit dairenin” dışına çıkmaktır.

Özün özü: Kısa vadeli çıkarları kollamak, kırılganlıkları arttırır. Her yanlıştan dönüşün bir bedeli olacaktır.

(*): 18.12.2017 tarihli bu köşedeki yazımız

1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

İç Borç Yükü Batağı

Türkiye Hazinesi görülmemiş bir hız ile borçlanırken, son 3 yıldır sadece yurt dışı piyasalardan değil, “yurt içi piyasalardan da döviz...

Comments


bottom of page