ABD’nin devlet düşünce kuruluşu RAND Corporation’ın 156 sayfalık “The Return of Great Power War/ Büyük Güç Savaşının Geri Dönüşü” başlıklı yeni Raporu yayınlandı.[i] RAND Corp.’ın Ulusal Güvenlik Araştırmaları Bölümü’nün, Amerikan Savunma Bakanlığı’nın desteğinde hazırladığı ”Scenarios of Systemic Conflict Between the United States and China/ ABD ve Çin Arasındaki Sistemik Çatışma Senaryoları” alt başlıklı Rapor, ABD ile Çin arasında olası bir “sistemik savaşa” ilişkin senaryoları analiz etmektedir.
Bir diğer anlatımla söz konusu Rapor, bir “hegemonya savaşının” olası “mekânlarını” ve “araçlarını” irdelemektedir.
RAPOR İÇERİĞİNİN ANA HATLARI
Daha önce de akademik çevrelerde çeşitli yönleriyle çok analiz edilen ABD-Çin’in çatışmaya varan rekabetleri,[ii] söz konusu Raporda artık “yüksek yoğunluklu bir çatışma/savaşa evrileceği” düşüncesi egemen olmaktadır.
Rapor’un hazırlanmasında her şeyden önce, Çin’in ABD’ye yakın bir “ekonomik-askeri gelişmişlik düzeyine” ulaşması durumunda gündeme gelecek “hegemonya değişimi/ güç transferi” sürecinin “barışcıl bir biçimde yaşanamayacağı” varsayılmaktadır.
Rand Corp.’un Büyük Güç Savaşının Dönüşü dosyasının kapağı
Bunun yanında RAND uzmanları, olası bir ABD-Çin savaşını düşünebilmek için savaş tekniklerindeki, jeopolitikteki trendleri, geçmişte kimi büyük güçlerin davranışlarını, devletler arası örnek çatışmaların özelliklerini analiz etmişlerdir. Yapılan bu çalışmalardan sonra uzmanlar, “düşük yoğunluklu” ve “yüksek yoğunluklu” savaş olmak üzere “iki ana senaryo” geliştirmişlerdir.
İKİ SENARYO: DÜŞÜK VE YÜKSEK YOĞUNLUKLU SAVAŞLAR
Raporu hazırlayan uzmanlar, “ABD-Çin çatışması” için iki senaryo üzerinde çalışmışlardır.
*Düşük yoğunluklu çatışma: Bu ilk senaryo, dünyanın birçok yerinde, birçok alanda ve “uzun yıllar boyunca” ortaya çıkan bir çatışma senaryosudur. Söz konusu bu savaş türü, temelinde “devlet dışı aktörlerin” sahada olduğu bir “vekâlet savaşıdır”.
Çatışan her iki ülke de, “vekil güçleri” ekonomik, siyasi ve silah temini alanlarında destekleyecek, zaman zaman “özel güçler” de bu savaşlarda “vekil güçlerin” yanında savaşabilecektir. Bu savaşlar, üçüncü ülkelerin “iktidarlarını ve/veya muhalefetlerini”, doğrudan ve/veya dolaylı olarak destekleme ve “rejimlerini, alanlarını, kaynaklarını denetim altına alma” yoluyla ilerleyecektir.
Diğer bir anlatımla “düşük yoğunluklu savaş”, eski ve yeni emperyalizm, klâsik ve yeni sömürgecilik, “emperyalizm destekli iç savaşları” kapsamakta ve “paylaşım savaşlarını” andırmaktadır. Bu “düşük yoğunluklu savaş”, sürekli değişen dengeler ve kazanılan-kaybedilen mekânlar, dünya çapında iç savaşlar, askeri darbeler, “devlet dışı güçler” vb. ile parçalanmakta olan bir “uluslararası düzen” içinde yaşanacaktır.
Tarafların güçlerinin özellikle siber uzay ve bilişim savaşları alanında doğrudan, çatışma, bu çatışmanın kontrolden çıkarak hızla genelleşmesi, “yüksek yoğunluklu savaşa” dönüşmesi olasılığı da bulunmaktadır.
* Yüksek yoğunluklu çatışma: Bu ikinci senaryoda, başlangıcı düşük yoğunluklu çatışma olan, ama zamanla “yüksek yoğunluklu savaşa” yükselen bir çatışma söz konusudur. Bu senaryoda da yine vekiller savaşmakta, ama sıcak noktalarda taraflar “doğrudan ordularıyla” da çatışmaktadırlar.
Rapora göre ikinci senaryo, her iki ülkenin de, “düşmanın savaşma yeteneğini yok etmek için saldırgan eylemlerde bulunmasını” öngörmekte ve bunun “en yıkıcı seviyelere tırmanma ‘yüksek riski’ taşıdığı” belirtilmektedir.
“Yüksek yoğunluklu savaş” içinde “düşük yoğunluklu savaş” da, rakibin askeri ve ekonomik kaynaklarını aşındırmak, dikkatini dağıtmak gibi amaçlarla kullanılabilecektir. “Yüksek yoğunluklu savaş” içinde, “dağılmaya başlamış bir uluslararası düzende” tarafların orduları kimi “sıcak noktalarda doğrudan çatışma yaşayabileceklerdir. Tayvan gibi güncel noktalara, Akdeniz’de, Ortadoğu ve Afrika’da “yeni sıcak çatışma noktaları” çeşitlenerek eklenebilecektir. Taraflardan biri, yüksek yoğunlukta savaşa sınırlı amaçlarla girmiş olsa bile, savaşın sistemik bir düzeye tırmanmasından kaçınamayacaktır.
UZUN SÜRECEK SAVAŞ
RAND’ın anılan Raporuna göre bir ABD-Çin çatışmasının taşıyacağı özelliklerin aşağıdaki başlıklarda toplanması mümkündür:
– Çatışma tüm dünyaya, siber uzay ve dış uzay dâhil tüm alanlara yayılacaktır.
– Yıllarca sürecek, kronik ve sistemik bir biçim alacaktır.
– Çatışma, ancak taraflardan birinin diğerinin kendi üzerindeki egemenliğini kabul etmesiyle sona erecektir.
– Düşük yoğunluklu savaş, ortak ülkeler ve devlet dışı gruplar aracılığıyla “kapsamlı çatışmalara” dönüşecektir. Taraflar, bu tür çatışmaların sonuçsuzluğu nedeniyle daha saldırgan adımlar atarak, savaşın seviyesini tırmandıracaktır.
GENİŞ ALANDA SAVAŞ
Bu arada Raporu hazırlayan uzmanlar, Amerikalı siyaset ve askeri plânlamacılara aşağıdaki önerilerde bulunuyorlar:
– Planlamacıların, ABD-Çin çatışmasını tek bir muharebe veya savaştan öte, ABD ve Çin hizasındaki kuvvetler arasında birbiriyle bağlantılı, coğrafi olarak dağılmış bir dizi çatışma olarak düşünmeleri gerekebilir. Sistemik bir savaş “yıllarca sürebilir”, “birçok katılımcıyı kapsamına alabilir” ve düşük yoğunluklu çatışma düzeyinde kalsa bile, neredeyse tüm alanları kapsar.
–“Düşük yoğunluklu” bir çatışma senaryosunun “yüksek yoğunluklu” savaştan daha makul olduğu sonucuna varılırsa, ABD “dolaylı savaş başlatma yeteneğini” güçlendirmelidir.
–Yüksek yoğunluklu savaşın analizi, ABD’nin Orta Doğu’da ve Hint Okyanusu boyunca “yaşamsal önemde dar boğaz noktalarını” savunma ve güvence altına alma becerisinin yeterliliğine dayalı olduğunu göstermektedir.
STRATEJİK SORUN: KUŞAK-YOL İNİSİYATİFİ
Raporun belki de en kritik bölümü, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol İnisiyatifi’yle ilgilidir. RAND uzmanlarına göre Asya, Avrupa ve Afrika’yı kapsayan Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin başarılı olması durumunda, ABD’nin küresel liderliği “kendine emsal bir rakiple” karşı karşıya gelmiş olacaktır. İşte ABD-Çin çatışmasının asıl gerekçesi de burada yatmaktadır.
Kısacası ABD açısından “stratejik” sorun, Kuşak-Yol’un engellenmesi; “taktik” sorun da, Kuşak-Yol coğrafyasındaki ülkeleri “etki alanında tutmak veya almak” olacaktır. “Düşük yoğunluklu” savaş sürecinde taraflar, “vekâlet savaşlarını”, “gayri nizami harp” operasyonlarını, Çin’in “Kuşak-Yol İnisiyatifi” coğrafyasında, birbirlerinin “bağımlı ülkeler ağları” üzerinde yoğunlaştırmak zorunda kalacaklardır. Bu “yoğunlaşma”, “bağımlı ülkelerin” bağımlılık ilişkilerinde yön değiştirmeye zorlanmasına ilişkin müdahaleleri, etnik-dini sorunlar üzerinden parçalama projelerini de gündeme getirebilecek: Geleneksel adıyla bir “yeniden paylaşım” söz konusu olacaktır.
Kısacası, dolaylı olarak ABD yönetimine, “Kuşak-Yol gerçekleşmeden Çin’le savaş şart” denilmektedir. Nitekim raporda, “Çin’in ulusal gücünün ABD’ninkinden daha hızlı bir oranda artmaya devam ettiği” belirtilerek, makasın kapanmakta olduğuna dikkat çekilerek: “Çin ekonomisi 2030’larda nominal olarak ABD ekonomisini geçebilir. Düz bütçelerle karşı karşıya olan bir ABD ordusu, böyle bir durumda, giderek daha güçlü ve modern bir Çin ordusuyla karşı karşıya kalacaktır” ifadesine yer verilmektedir.
RAND’A GÖRE “SAVAŞ KAÇINILMAZ”
Bu şekilde, hazırladıkları Raporda RAND uzmanları üç tez ileri sürmüş olmaktadır:
Savaş kaçınılmaz, küresel liderlik savaşsız teslim edilmez.
Kuşak-Yol’un engellemek ancak savaşla olanaklıdır.
Savaş ne kadar gecikirse, ABD için o kadar pahalı/maliyetli olur.
Bu uzun süreli, belirsizliklerle dolu ve maliyeti yüksek “düşük yoğunluklu” savaşın bir aşamada, taraflardan birinin süreci hızlandırma arzusuna bağlı olarak, doğrudan çatışmalara, küresel çapta yaygınlaşan ve nükleer, uzay ve siber uzay gibi alanları kapsayan bir “yüksek yoğunluklu” savaşa dönüşme olasılığı da vardır. Kısacası, geleneksel adıyla yeni bir “Dünya savaşına”. Çünkü bu aşamada, artık ne AB’nin, ne de Hindistan, Japonya, Avustralya gibi ülkelerin savaşın dışında kalması olanaklı olamaz.
SÖMÜRGECİLİĞİN YENİDEN CANLANMASI
Sömürgecilik, esas olarak toprak /beden mülkiyetine, sanayi girdisi madenlerin, elmas- altın gibi kıymetli maddelerin çıkarılarak talan edilmesine, gıda mallarının kimi zaman köle emeğiyle üretilerek el konulmasına ilişkindi. II. Dünya Savaşı sonrasında, kitlesel üretime dayalı “Ford türü sermaye birikim rejimin” gereksinimlerine göre şekillenmişti. “Yeni sömürgecilik”; ya da “post colonial model” ise, esas olarak ticari ve finansal pazarların kullanılmasına, ekonomi politikalarının, diplomatik eğilimlerin/seçeneklerin, IMF, Dünya Bankası NATO vb. kurumlar aracılığıyla yönlendirilmesine ilişkindi. Yapısal krizin neoliberal döneminde de, ülkelerin “ekonomik sahalarının” açılarak yeniden yapılandırılmasıyla bu model eklenmişti.
Yeni sömürgecilik, “bağımlı ülkeler ağlarının yeniden paylaşılmasında” etkili olmaya devam edecek, ama bu kez iki yeni basınç “klasik sömürgeciliği” canlandırabilir. Birincisi, fosil yakıt tüketen sanayilerden, yenilenebilir kaynaklarla, hatta nükleer santrallarda üretilen elektrik kullanımına, dijitalleşmeye dayalı yeni bir enerji ve sermaye birikim rejimine geçiş arayışları içinde stratejik teknolojiler değişmektedir. İkincisi, küresel ısınmanın, gıda, su krizlerine yol açmaya başlamış olmasıdır.
Birincisi, haberleşme, silah üretimi, bilişim (yapay zekâ, kuantum bilgisayarları, uzay çalışmaları) gibi alanlarda yeni teknolojiler için gerekli “ender minerallerin” çıkarılması, işlenmesi ve “tedarik zincirlerinin” denetlenmesi, stratejik bir önem kazanıyor. İkincisi, gıda, su tedariki, ülkelerin toplumsal istikrarının korunması, sanayilerin çalışması açısından stratejik bir öncelemeye sahip olmaktadır.
Bu iki yeni basınç, stratejik kaynakların dağılımını, serbest piyasanın “eline” bırakma eğiliminin terk edilmesini güçlendirmektedir. Bu durum, devletlerin devreye girerek, ülkelerin ekonomilerini, ve topraklarını doğrudan denetim altına alma eğilimini, dolayısıyla hem güvenlikçi eğilimleri besleyecek hem de işgal-ilhak biçimlerini, sömürgeciliği yeniden canlandırabilecektir.[iii]
SONUÇ YERİNE
RAND’ın raporunun esası, Çin’le savaşı kaçınılmaz görerek, makas kapanmadan ABD emperyalizminin harekete geçmesini savunmasıdır. Çünkü ABD, kurallarını yazdığı “sömürü düzenini” ancak dünyayı ateşe atarak sürdürebilecektir. Bu tür bir yaklaşım için Washington yönetiminin karşı karşıya olduğu en büyük kısıt, ülke çapında eskimiş altyapının yenilenmesi zorunluluğu ve karşı karşıya olduğu bazı sosyal rahatsızlıkların yanında; ülke ekonomisinin artık sınırlı olanaklar içinde olmasıdır.
Bunun alternatifi olan “savaşsız çözüm”, ABD karşısında en geniş birliği sağlamakla ve caydırıcılığı büyütmekle mümkün görünmektedir.
[i] Timothy R. Heath, Kristen Gunness ve Tristan Finazzo, “The Return of Great Power War”, RAND Corp., Ağustos 2022, https://www.rand.org/pubs/research_reports/RRA830-1.html
[ii] Christopher Layne, “Coming Storms, The Return of Great-Power War, Foreign Affairs, Kasım-Aralık 2020, https://www.foreignaffairs.com/articles/united-states/2020-10-13/coming-storms
[iii] Ergin Yıldızoğlu, “‘Büyük Savaş’ın geri dönüşü-II”, Cumhuriyet, 25.08.2022, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/buyuk-savasin-geri-donusu-ii-1973405
Σχόλια